ipekd941
Engellendi.
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
İki yıl önce; 12 Ocak 2019’da dünya çok büyük bir sanatçıyı ve çok büyük bir insanı kaybetti. Tam 42 yıl boyunca, aralıksız olarak La Scala, Covent Garden, Metropolitan Operası, Verona Arenası, Berlin, Viyana, Hamburg, Roma, Chicago gibi dünyanın en büyük sahnelerinde temsiller veren Giorgio Merighi’yi bir de Yiğit Günsoy’dan dinleyelim…
Kendisiyle ilk defa 1997 yılında tanıştık ve 22 yıl boyunca dost kaldık. Bu yazıyı yazmaya başlamam iki yılımı aldı. Giorgio gibi eşsiz bir sanatçıyı ve de müstesna bir insanı yazmak kolay olmadı. Defalarca gittiğimiz evindeki neşesi, misafirperverliği, anlattığı anılarıyla bizleri kahkahaya boğması, cömertliği, dostlarına karşı duyduğu ilgi ve alakası, zarafeti, görüntüsüne verdiği önemi onu bambaşka bir insan yapıyordu. Opera dünyasında genç, yaşlı, onunla aynı sahneyi paylaşan veya paylaşmayan ne kadar kişiyle tanıştıysam tek bir tanesi bile onun için negatif bir cümle sarf etmemiş, aksine ne kadar eşsiz bir insan olduğunu dile getirmiştir. Sizlerle kısaca Giorgio Merighi’nin hayatını, söylediği rolleri ve bu rollerle ilgili bana anlattığı hikâyelerin bazılarını paylaşmak isterim.
Giorgio Merighi 20 Şubat 1939 yılında Ferrara’da doğdu. Her zaman bir balık burçlu olmaktan gurur duyduğunu söylerdi. Pesaro’daki Gioachino Rossini Konservatuvarı’nda öğrenimini tamamladıktan sonra 1962 yılında Spoleto Festivali’nde Giuseppe Verdi’nin Un Ballo in Maschera operasıyla sahne hayatına başladı. Aynı eserde rol alan Renato Bruson ile ömrünün sonuna kadar yakın dost kaldılar. La Scala’da sahneye ilk defa Cardillac, Covent Garden Operası’nda Il Tabarro, Metropolitan Operası’nda ise Il Trovatore operalarıyla çıktı. Uzun ve başarılı kariyerini 2004 yılında Katia Ricciarelli ile Reggio Calabria’da söyledikleri Fedora operası ile noktaladı. Monte-Carlo’dan her zaman büyük bir yakınlık duyduğu ve 1992-1994 yılları arasında Teatro Pergolesi’de artistik direktörlüğü yaptığı Jesi şehrine taşındı. Uzun süren hastalığına da bu şehirde yenik düştü.
Merighi, özellikle bir İtalyan tenor için alışılmadık eserlere de hayat vermiştir. O dönem İtalyanların özellikle kendi milletinden olmayan modern bestecilere pek yakın durmamalarının aksine Giorgio Merighi, Franz Liszt’in Faust senfonisindeki tenor rolü, Musorgski’nin Kovançina, Stravinski’nin Perséphone, Prokofyev’in Kumarbaz, Hindemith’in Cardillac operalarını seslendirmiştir. Modern İtalyan bestecilerin eserlerinden olan, Malipiero’nun I Capricci di Callot eserinde görev almış ve Nino Rota’nın La Visita Meravigliosa operasının dünya prömiyerinde Melek rolünü canlandırmıştır. Geniş repertuvarında Charpentier’in Louise, Mayr’in Medea operaları da bulunmaktadır. Meyerbeer’in Robert le Diable operasının bu yüzyıldaki en önemli temsillerinden birini gerçekleştirerek Boris Christoff ve muhteşem bir Isabella olan Renata Scotto ile birlikte yapmıştır. Eserin uzunluğundan dolayı iki genel prova arasında bir saatlik müziğin kesilmesi sırasında rejisör Margherita Wallmann ve şef Nino Sanzogno arasında çıkan kavgayı gülerek anlatmasını hatırlıyorum. Saverio Mercadante’nin bir başka unutulmuş olan operası Il Reggente’de bu yüzyılda Giorgio Merighi, Maria Chiara ve Licinio Montefusco’nun verdiği temsil sayesinde hatırlanmıştır. Zandonai’nin Francesca da Riminioperasındaki Paolo rolü kendisine çok yakıştığını düşündüğüm bir başka roldür. Catania’da Elena Souliotis ile söyledikleri temsili ilk defa birlikte dinlerken üçüncü perde aşk düetinde Paolo’nun uzun ve zor frazlarından sonra kopan alkışı duyunca kendisi için “Bu çocuk fena söylemiyor galiba ne dersin?” demişti. Bir yandan operayı dinlerken bir yandan da o prodüksiyondan çekilmiş fotoğraflarla dolu bir albüme bakmıştık. Elena Souliotis’in sesi için 40 yıllık kariyeri boyunca duyduğu en yüksek volümlü soprano sesi olduğunu, düetlerinde neredeyse onu sağır edeceğini söylemişti.
Merighi’nin, Carmen operasında Don Jose’nin ilk perdedeki âşık ve saf hâlinden üçüncü ve dördüncü perdelerdeki öfkeli, ümitsiz ve âdeta vahşi adama dönüşümü etkileyicidir.
Giuseppe Verdi operaları içinde ne yazık ki La Traviata ve Giovanna d’Arco’nun kayıtları yok. Ben hâlâ bir gün ortaya çıkmaları ümidimi koruyorum. Defalarca La Scala’dan Viyana’ya, Viyana’dan Cenevre’ye kadar bütün büyük operalarda canlandırdığı Un Ballo in Maschera’daki Riccardo rolünde örnek verilesi bir şarkıcıdır. Un Ballo in Maschera’nın sahneleyeceğim ilk büyük opera olacağını öğrenince hemen kendisini arayıp bu haberi paylaşmıştım. “Benim ilk sahneye çıktığım opera ile senin ilk sahneleyeceğin opera aynı. Eminim Ballo’da sana şans getirecek, benimki gibi uzun ve başarılı bir kariyerin olacak” diyerek beni yüreklendirmişti. 1969 yılında söylediği La Battaglia di Legnanooperasında tenor için bestelenmiş güç ve tesitürü yüksek frazlarda en ufak bir zorlanma duyulmaz. La Forza del Destino operasını çok defa seslendiren Merighi özellikle Berlin’de Julia Varady ile olan temsillerde muhteşem bir performans sergilemiştir. Uzun yıllar boyunca Aida operasını repertuvarında tutmuştur. Bir temsilde Metropolitan Operası’nda Aida operasındaki Radames rolünü söylerken eserin şefi Placido Domingo ile olan bir konuşmasını anlatmıştı. Merighi, Domingo’ya “Placido ‘O terra addio’ düetinde çok ağırlaşmayalım” demiş Domingo ise “Elbette Giorgio, ben de bir şarkıcıyım. Oranın ağır tempodaki zorluğunu çok iyi bilirim” diye yanıtlamış. Bu cevap üzerine rahatlayan Giorgio, final sahnesinde Sharon Sweet ile sahne üzerine yükselecek asansöre binmiş. Asansör yükselirken bir hayli kilosu olan Sweet’e bakıp inşallah bir aksilik olmaz dediği anda asansör bozulmuş, komple görünmeleri gereken sahnede bir süre sadece başları görünmüş daha sonra sahne, gelmesi gereken boya geldiğinde o stresin üzerine bir de Domingo yönettiği en yavaş “O terra addio”yu yönetti, nasıl o temsili bitirebildik hâlâ hayret ederim demişti.
Giorgio Merighi, neredeyse 20 yıl boyunca repertuvarında tuttuğu Simon Boccanegra rolünü hemen hemen bütün büyük baritonlar ile söyledi. Ingwar Wixell, Piero Cappuccilli, Leo Nucci, Renato Bruson ilk önce aklıma gelen birkaç isim. Ne kadar şanslıyım ki Monte-Carlo operasında 1998 yılında neredeyse 60 yaşındayken Leo Nucci, Marina Mesheriakova ve Ruggero Raimondi ile beraber söylediği Simon Boccanegra’da onu sahnede seyredebildim. O yaşında bile sesinin ne kadar genç tınladığını, fiziğinin ne kadar düzgün olduğunu düşündüğümü çok net hatırlıyorum. Kendi isteği üzerine kaydettiğim bir temsil o gecenin çok güzel bir hatırası olarak arşivimde yerini aldı. Rigolettooperası da Merighi’ye Viyana, La Scala ve Berlin gibi birçok büyük sahnenin kapısını açan ve uzun yıllar başarıyla söylediği operalardan biri oldu. Bir konuşmamız sırasında “La donna è mobile”aryasının hiçbir zaman problem yaratmadığını fakat kuartette zorlanmaya başladığını hissettiği an, hemen bu operayı repertuvarından çıkarttığını belirtmişti. Il Trovatore operasını da ilk defa Macerata’da söyledikten sonra, Metropolitan Operası da dahil birçok yerde seslendirdi. Monte-Carlo Operası’nda 2001 yılında sahnelenen Il Trovatore’nin provaları sırasında dönemin müdürü John Mordler’in odasında Merighi’nin yıllar evvel söylediği “Di quella pira” aryasının kaydını dinliyorduk. Eserin provasından çıkan şef Pinchas Steinberg koşarak odaya girdi ve o prodüksiyonun Manrico’sundan, her ne kadar bir dünya starı olsa da pek memnun olmadığı için “İşte bu! Manrico işte böyle söylenir! İşte ‘Di quella pira’ böyle söylenir” diye heyecan içinde bağırmıştı. Nabuccooperasındaki Ismaele rolü de tıpkı Macbeth’teki Macduff gibi yan fakat önemli rollerdendir. 1970 yılında Cenova’da Elena Souliotis ile söyledikleri Macbeth’te ilk aryasından sonra seyircilerden bazıları Souliotis’e negatif tezahüratta bulununca meşhur soprano öfke içinde kulise girmiş. Sahneye giren Macbeth, “O donna mia” dediğinde karşısında kimseyi bulamamış. Temsil bir süreliğine de olsa durmuş, güçlükle ikna edilen Souliotis sahneye dönmüş, opera kaldığı yerden devam etmiş. Ernani rolü de Giorgio’nun başarı kazandığı bir diğer Verdi rolü olmuştur. Yıllar sonra MYTO markası tarafından Mara Zampieri ve Piero Cappuccilli ile söyledikleri temsil piyasaya sürülünce çok memnun olduğunu hatırlıyorum.
Her bakımdan ona çok uygun olacağını düşündüğüm Don Carlo operasını neden hiç söylemediğini sorduğumda cevabı her zamanki gibi içten ve yalındı: “Bilmem, kimse bana bu operayı teklif etmedi…”
Puccini operalarını sıklıkla seslendiren Giorgio Merighi, Torre del Lago’da 1988 yılında Le Villi’yi seslendirirken anlatıcı olan Giuseppe di Stefano’nun ne kadar sempatik biri olduğundan uzun uzun bahsetmişti. Ayrıca seyirciler tarafından kayda alınan bu operada, kayıt makinesine yakın bir seyircinin zor tenor aryasından sonra “Bu genç bir harika” diye İtalyanca övgüde bulunması da kayıtta olduğu için dinlerken yüzünü güldürmüştü. La Bohème’deki Rodolfo rolünde en büyük başarılarından birini elde etmiş olan Merighi’nin, son perdedeki Mimi’ye hediye edilen manşonun içine provalarda neler koyduğunu ve o prodüksiyonun Mimi’sinin ölmek üzereyken elini manşona sokunca neler bulduğunu kahkahalarla anlatışını hatırlıyorum. Özellikle hep biraz soğuk ve uzak olan Pilar Lorengar için seçtiği obje hâlâ hatırlayınca beni güldürür. Tosca ve Il Tabarro da uzun yıllar başarıyla seslendirdiği Puccini rollerindendir. Madama Butterfly operasındaki Pinkerton rolünü de uzun süre repertuvarında tutmuştur. Ölümünden kısa bir süre önce piyasaya sürülen Raina Kabaivanska ve Giorgio Zancanaro ile beraber 1979 yılında Floransa’da söyledikleri Madama Butterfly CD’sini haber verdiğimde ne kadar mutlu olduğunu ve o temsillerin ne kadar güzel olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Özellikle Leontyne Price, Nelly Miricioiu ve Pilar Lorengar gibi büyük sopranolarla sıklıkla söylediği Manon Lescaut rolü de kariyerinde çok önemli bir yer tutar. En sevdiği rolün bu operadaki Des Grieux olduğunu birkaç defa dile getirmişti. Turandot operasındaki Calaf rolü ilk anda kendisiyle çok özdeşleşmese de vokal olarak çizdiği zarif ve lirik Calaf büyük operalardan bu rol için teklif almasını sağlamıştır. Birgit Nilsson, Hana Janku ve Gwyneth Jones gibi dönemin en büyük Turandot yorumcularıyla çok sık seslendirdi bu rolü. 2015 yılında kendisinden bir telefon aldım ve oldukça heyecanlı bir şekilde bana La Scala’dan bir teklif aldığını, yıllar sonra tekrar sahneye döneceğini ve Riccardo Chailly yönetiminde, Nikolaus Lehnhoff rejisinde Turandot operasındaki İmparator Altoum rolünü seslendireceğini söyledi. Bir karakter rolü olan Altoum’u La Scala yönetimi, defalarca büyük başarılar elde ettiği bu sahnede onu son bir kez daha görmek istedikleri ve kendisini onurlandırmak istedikleri için teklif etmişti. Bana “Yiğit, biliyorsun benim sesim hâlâ genç tınlıyor, nasıl yaşlı bir baba rolüne adapte edebileceğimi bilmiyorum” deyince, ben de ona bu rolü Giuseppe di Stefano ve Nicolai Gedda’nın da söylediğini, bende kayıtlarının olduğunu söyledim. Bu kayıtlar çok ilgisini çekmişti ve kendisine yollamamı istemişti. Temsilinde mutlaka yanında olacağımı söyledim. Fakat o zamanlar yavaş yavaş başlamış olan hastalığı bu rolü canlandırmasına ve La Scala yönetiminin gerçekleştirmeyi istediği özel geceyi düzenlemesine imkân vermedi. Son provalarda yerine Carlo Bosi görevlendirildi.
Mascagni’nin Cavalleria Rusticana operasını neredeyse 30 yıl repertuvarında tutan Merighi, özellikle Giovanna Cassolla ile yaptıkları Roma ve Verona temsillerinde devleşmiştir. Ne yazık ki aynı bestecinin Le Maschere operasının bir kaydı yoktur. Özellikle tenor için oldukça tiz bestelenmiş bu partide Giorgio’yu dinlemek isterdim.
Umberto Giordano eserleri içinde Andrea Chénier ona oldukça yakışan bir rol olmuştur. Özellikle Katia Ricciarelli ile beraber söylediği Chénier, her ne kadar Ricciarelli’nin artık son dönemleri olsa da oldukça etkileyicidir. Fedora operasındaki Loris, belki de Giorgio ile özdeşleşen bir rol olmuştur. Özellikle yakın dostu Mirella Freni ile yaptıkları temsiller muhteşemdir. Evinde verdiği özel şan derslerinde bulunduğum sırada çok sevdiği “Amor ti vieta” aryasıyla örnek verdiği şan tekniği derslerinde 60 yaşını aşmış olmasına rağmen nasıl doğru şeyler söylediği ve uyguladığını, sesinin vibrasyon aralığında en ufak bir genişleme olmadığını ve armoniklerinden ve ucundan nasıl hiçbir şey kaybetmemiş olduğunu hâlâ çok net hatırlıyorum. Fraz yapmak, fraza başlamak konularını o kadar güzel anlatıyordu ki bu arya ile, kayıt yapmadığıma hâlâ pişmanlık duyarım. Doğru bir teknikle nasıl 40 yıl boyunca her türlü repertuvarı sıklıkla söyleyebilmenin en büyük kanıtını o derslerde vermişti. Yine Mirella Freni ile seslendirdikleri Madame Sans-Gene operasının CD kaydı piyasaya çıktığı zaman büyük bir heyecan içinde beni evine çağırdı ve “Koleksiyonuna bir yeni CD daha ekliyorum” diyerek imzalı bir kopyasını vermişti. Sonra da şirketin 30 kopya istediği hâlde ona sekiz tane yollamasından şikâyet etmişti!
Alfredo Catalani’nin La Wally’sinin maalesef kaydı yok fakat Verona Arenası’nda Ghena Dimitrova ile söyledikleri Loreley, biraz kötü kalitede olsa da video olarak elimizde var.
Amilcare Ponchielli’nin La Gioconda operası da sık olarak seslendirdiği eserlerden biriydi. Sanırım var olan birkaç kaydı içinde en çok Ghena Dmitrova ile söyledikleri temsil hoşuna gitmişti.
Francesco Cilea’nın en bilinen operası Adriana Lecouvreur’ü Virginia Zeani, Maria Chiara, Raina Kabaivanska, gibi döneminin en büyük sopranolarıyla sayısız defa söyleyen Merighi, bir defasında Kabaivanska ile yaşadıkları tatlı bir atışmayı da anlatmıştı bana. Beraber söyleyecekleri bir temsilde Kabaivanska Giorgio’ya dönüp “Giorgio, biliyorsun Adriana finalde çok yumuşak ve çok hafif tonlarda şarkı söyleyip zarifçe ölüyor. Bence, her ne kadar besteci böyle bestelemiş olsa da ‘Morta’ diyerek Si Bemol’e çıkma, o frazı hiç söyleme, opera benimle bitmiş olsun” demiş. Bunun hiç de iyi ve adil bir fikir olmadığını düşünen Giorgio “Ömrümde en uzun ve en forte tuttuğum Si Bemol o açılış gecesindeki Si Bemol’dü, Raina birkaç gün bana küstü ama sonra barıştık” demişti.
Ruggero Leoncavallo’nun Pagliacci operası Merighi’nin repertuvarına kattığı son yeni rol oldu. Roldeki ilk temsilini yapmadan önce, çalışma aşamalarında oldukça sık görüşmüş, birçok korrepetisyonunu dinlemiştim. 1997 yılında Messina’da söylediği temsilin video kaydını bulunca, beraber seyrederken bu rolü ne kadar çok sevmiş olduğunu söylemişti.
Arrigo Boito’nun Mefistofele operası, Giorgio’nun dönemin en büyük basları ve sopranoları ile büyük bir başarıyla seslendirdiği ve fiziğinin de yardımıyla çok inandırıcı olduğu bir başka eserdir. Özellikle Cesare Siepi ve Magda Olivero ile Macerata’da ve Evgeny Nesterenko ve Montserrat Caballe ile Lizbon’da verdiği temsiller muhteşemdir.
Bellini operaları içinde Katia Ricciarelli ve Veriano Luchetti ile söylediği I Capuleti e i Montecchioperasının CD’si piyasaya ilk çıktığında Monte-Carlo Fnac mağazasından hemen satın alıp beraber dinlemiştik. Venedik operasının kendi arşivleri için sahne mikrofonlarından yapılan bu kayıtta, ilk perdedeki Do’ların çekim mikrofonlarında yaptığı çınlamayı duyunca “Nasıl bir Do olmuş bunlar, mikrofonları patlatmış” diye güldüğümüzü hatırlıyorum. Norma’daki Pollione rolünü de sıklıkla seslendiren Merighi ilk perde aryasındaki Do’yu veren ender tenorlardandır.
Donizetti operaları içinde Edita Gruberova ile beraber söyledikleri Lucia di Lammermoor’da öyle güzel müzikal cümleler yapıyor ve rolün zor tesitüründe en ufak bir zorlanma yaşamıyor ki keşke kariyeri boyunca bu güzel rolü daha sık seslendirseydi diye düşündürüyor. La Favorita’da da rahat tizleri (kayıtlardaki en tiz tonu olan Re Bemol’ü birinci perde aryasında tutar) ve müzikalitesi sayesinde çok sık tercih edilen bir isim olmuştur. Özellikle Dallas’da Shirley Verrett ile beraber verdikleri temsil çok heyecan vericidir. Repertuvarındaki bir diğer Donizetti rolü de Renata Scotto ile seslendirdiği Maria di Rohan’dır. Operanın günümüze kadar ulaşmasında 1968 yılında Lizbon’da yapılan bu temsillerin katkısı büyüktür.
Bu yazıyı yazmak benim için doğrusu hiç kolay olmadı. Tamamlamam neredeyse bir ayımı aldı. Her gün bir Giorgio Merighi kaydı dinleyip anılara daldım. Sayısız defa gittiğimiz evinde bol kahkahalı sohbetlere, çok hızlı kullandığı BMW arabası ile temsil seyretmek için çıkılan gezilere, kutlamalara, İstanbul’da eşlerimiz ile beraber yaptığımız Ortaköy gezisine ve akşam gidilen Ocak başına sanki bir kez daha gittim.
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda eşim Sema Günsoy’un öğrencilerini dinleyip onları övmesi ve sayısız başka hatıra gözümün önünde canlandı.
Sevgili Giorgio, 42 yıl boyunca sanatınla sayısız defa insanları mutlu ettin. İnsan olarak seni tanıyan herkese senden daima övgüyle bahsedecek güzel hatıralar bıraktın. Gerçek bir sanatçının disiplinli, çalışkan, sorumluluk sahibi olurken aynı zamanda kibirden uzak, mütevazi ve herkesi sarıp sarmalayan, nazik, ilgili ve içten biri olması gerektiğini de kanıtladın. İyi ki vardın…
#1
05-09-2023 09:35