ipekd941
Engellendi.
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
İlham ve duygu boyutuyla soyut olan müziğin, henüz ölçümlenemeyen fizik ötesi düşünüşte, zihnimiz ve bedenimiz üzerindeki etkilerini, bilginlerin ve büyük düşünürlerin gözlerinden keşfedelim…
“Müzik ruhun dilidir. Barış getirerek, ihtilafı ortadan kaldırarak hayatın sırrını açar.”
Kahlil Gibran
Her gün baktığımız, gördüğümüz, deneyimlediğimiz ve alışıla gelmiş olanı daha önce hiç fark edilmemiş yönleriyle keşfederek, sıradanlıkları bir mucizeye dönüştüren, geleceğin keşiflerini öngören, geçmişin unutulanı ile yepyeni çıkarımlar yapan, var oluşun yüksek mertebelerine mazhar olmuş düşünürler kendi tasavvurlarında bize müziğin bilmediğimiz, fark etmediğimiz hangi yönlerini gösteriyorlar?
Kadim zamanlardan bugüne müziğin ne olduğunu, nasıl anlaşıldığını ve ne şekilde kullanıldığını araştırmak, derin bir okyanusa dalıp, hiçbir zaman dibe ulaşamadan muazzam katmanlarını keşfetmek gibidir. Öyle ki bilge düşünürlerin her bir sözü üzerine sayfalar dolusu düşünce üretilebilir. Ancak bu yazıdaki amaç her bir değerli sözün, içimizde var olan bir “sesi” titreştirmesi ve üzerine derinleşeceğimiz fikri deneyimlememiz için ilham olabilmesidir.
Gelin, Doğu’dan Batı’ya uzanan bir zaman tünelinde, bilgi aşıklarının müziğinin sesine kulak verelim.
“Ruhun müziği kâinatta duyulur.”
Lao Tzu
Lao Tzu
Milattan önce 6. ile 4. yüzyıl arasında yaşadığı düşünülen, Taoizm’in kurucusu bilge Lao Tzu, aydınlanmanın her şeyi kuşatan evrenle birlik olmaktan geçtiğinden söz eder. Var olan her şeyi yönlendiren görünmez güç Tao’dur. Doğayla uyum Tao felsefesinin temelini oluşturur. Lao Tzu, ruhtaki müziğin tüm evren tarafından duyulduğunu ifade eden sözleriyle bize evrenin ve yaratılmış olan her şeyin titreşen bir frekansı olduğunu mu anlatmaya çalışır?
“Bir kimse bir ülkenin iyi yönetilip, yönetilmediğini, ahlaki değerlerinin niteliğini bilmek isterse, o ülkenin müziğine bakmalıdır.”
Kung Fu Tzu
Kung Fu Tzu
Latince adıyla Konfüçyüs olarak bilinen, M.Ö. 5. yüzyılda Çin’de yaşamış olan “Bilge Kong” öğretisinin temeli yer ve gök arasındaki uyumdur. “Müzik, gökle toprak arasında bir ahenktir” diyen Konfüçyüs, müziğin niteliği ile insanın karakterini bağdaştırır. Pentatonik dizinin beş sesi ile toplumu beş bölüme ayırır: hükümdar, tebaası, halk, devlet memurlarının işleyişi ve nesneler. Tüm bu birimlere ait bir ses vardır. Toplumu oluşturan bu katmanların sesi toplumun niteliğini belirler. Bu bağlamda belki de Konfüçyüs, müziği toplum bilimsel olarak değerlendiren ilk müzik sosyoloğu olabilir mi?
“Tellerin uğultusunda geometri vardır. Kürelerin boşluğunda ise müzik.”
Pythagoras
Pythagoras
M.Ö 6. yüzyılda yaşayan Samos’lu Pythagoras, Mısır’dan Babil’e uzanan yolculuğu esnasında edindiği derin bilgileri sentezleyerek daha sonra İtalya’nın güneyindeki Kroton şehrinde kendi kurduğu okulunda haleflerinden seleflerine ve bugüne ulaşan düşünce akımlarının öncüsü olmuştur. Ruhun ölümsüzlüğüne ve reenkarnasyona inanan Pythagoras, gezegenlerin birbirleri arasındaki mesafenin ve etkileşimin insan kulağıyla duyulamayan, matematiksel olarak ifade edilebilen bir armoniye sahip olan müzikle mümkün olduğunu ileri sürmüştür. Diyatonik diziyi, farklı seslerin birbirleriyle olan mesafesini hesaplayarak aralıklar kavramını bulan Pythagoras, müziği matematiksel ve akustik olarak ele alan ilk müzikolog olabilir mi?
“Müzik; evrene ruh, zihne kanatlar, hayal gücüne uçuş gücü, hayata ve her şeye neşe ve tılsım veren ahlaki bir yasadır.”
Platon
Platon
M.Ö. 4. Yüzyılda yaşamış Atinalı Platon, bugüne ulaşan metinleri ve eserleriyle Batı düşünce dünyasının en önemli temsilcileri arasında yer alır. Mutlak ve değişmez olanı anlattığı İdealar eserinde ruhun tinselliğini ve ölümsüzlüğünü belirtir. Ancak ruhun akıl, duygular ve arzulardan oluşan parçaları arasında uyum olması gerektiğinden bahseder. “Müzik, sesin, ruhun meziyetlerini eğitmek için hareket etmesidir” ifadesiyle Platon müziğin iki zıt tesirini anlatır. Ruhu mutlak olana yaklaştıran ruhani müzik, ruhu maddesel ve sürekli değişen, dünyevi olana yaklaştıran seküler müzik kavramlarıyla Platon ideal müziğin ruhu arındırarak mutlak olan “öz”e yaklaştıracağını savunur.
MS. 9. yüzyılda, Batı dünyası dogma düşüncesiyle kuşatılmışken, Doğu’da başlayan ve Batı’ya doğru esen aydınlanma rüzgârının tekrar Doğu coğrafyasına geçtiği dönemde, Irak’ta yaşamış olan düşünür Kindî (Alkindus), matematik, astronomi, fizik, kimya ve müzik üzerine, daha sonra Batı’ya da ilham verecek olan değerli eserler kaleme almıştır. Kindî, müziği alemdeki (kozmos) her şeyin mükemmel uyumu, düzenin ifadesi olarak tanımlar ve insan nefsini “düzen, nizam” ile uyumlandırabildiği için müziğin bir şifa kaynağı olduğunu ifade eder.
Kindî’nin öğrencisi Farabî (Alpharabius), Kitâbu’l Mûsikî el Kebîr eserinde sesin fiziğini ve müzik teorisini anlatır. Farabî, Kindî öğretisinde ifade edilen müziğin şifası üzerine, hangi saatlerde, hangi makamların etkili olduğunu yazmıştır. Kitâb el-Ağânî eseriyle şarkı söyleme ve şan teknikleri hakkında ayrıntılı bilgiler vererek asırlar boyu etkili olacak başvuru kitaplarını miras bırakır.
İlhamın sesini bir sonraki sayıda dinlemeye devam edeceğiz. İçinizde saklı olan akıl-zihin, beden ve ruhun armonisini keşfetmeniz dileğiyle…
Kaynakça
Haydon, Glen, Introduction To Musicology: A Survey of the Fields, Systematic & Historical of Musical Knowledge & Research, The University of North California Press, 1941.
Huang, Siu - Chi, Philosophy East and West, Vol. 13, No. 1 (April, 1963), pp. 49-60, https://www.jstor.org/stable/1396785, University of Hawai-i Press.
Akan, Nesrin, VIII - XIII. Yüzyıllar Arası İslam Felsefesi’nde Müzeiğe Genel Bakış: El-Kindi, Farabi, İbn Sina, DOI: 10.7816/kalemisi-03-06-05, 2015, Cilt 3, Sayı 6
#1
05-09-2023 09:39
Aşağıdaki üyelerimiz bu güzel mesaj için teşekkür ediyor;
ipekd941
Engellendi.
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
Filozofların müziği - II
Müziğin, henüz ölçümlenemeyen fizik ötesi düşünüşte, zihnimiz ve bedenimiz üzerindeki etkilerini, bilginlerin ve büyük düşünürlerin gözlerinden keşfetmeye devam ediyoruz…
“Mûsikînin ritminde bir sır saklıdır, eğer onu ifşa etseydim dünya alt üst olurdu.”
Şems-i Tebrîzî
Evrenin ve varoluşun sırlarının sesleri bir araya getiren müzikte saklı olduğu düşüncesi ve müzik biliminin ilk keşifleri, Batı dünyasından çok önce Çin, Hindistan ve Mezopotamya uygarlıklarında kadim ve kutsal ilimler arasında yerini çoktan almıştı. Çünkü bu kültürlerde müzik, görünenin ötesindeki doğaüstü olanla, algıların ötesinde var olan boyutla irtibatı sağlayan, “inisiye” edilerek deneyimlenen içkin bilgi olarak tanımlayabileceğimiz ezoterik bir aracıydı.
Yaradılışın sırlarının müzikte var olduğu fikri bu medeniyetlere nereden gelmişti? Bu sorunun cevabı günümüzde hâlâ bir muamma olsa da kaynağından mahrum olan bazı derin bilgiler ve Aydınlanma ruhu, M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren, dünyanın ortası olarak tasvir edilen Akdeniz kıyılarında dolaşmış, ticaret vesilesiyle, kültürlerin birbirleriyle etkileşimi sayesinde aktarılan bilgi ve ilham, sonunda Aydınlanma ruhunu uyandıran karşı konulamaz ve hiç dinmeyen bir merakla Akdeniz çevresindeki Yunan medeniyetlerine işte böyle tesir etmişti. Böylece varoluşun bilgisine ermek arzusuyla yanıp tutuşan bilgi aşıkları evrenin ilk yapı taşı “arkhe”nin peşinde koşarken, Doğu mistisizmini ve ezoterik kaynakları çözümlemeye başladılar. Özümsenen ve sentezlenen bu bilgiler arasında müzik, evrenin doğumu olarak ifade edebileceğimiz kozmogoni ile olan bağlantısı, diğer yandan duygular ve karakteri etkileyen “ethos” kavramı üzerindeki doğrudan etkisiyle insanı özgürleştiren en önemli temel bilimler arasında aritmetik, geometri, müzik ve astronomiden oluşan Quadrivium’un parçası olarak yerini almıştı.
M.S. 6. yüzyılda Roma’da dünyaya gelen filozof, bilgin Boethius, zamanın en büyük müzikal incelemesi olan De Institutione Musica adlı eserinde, Pythagoras’ın ortaya koyduğu matematik ile müziğin birliğini tanımlamış, Platon’un ifade ettiği müzik ve toplum arasındaki ilişkiyi tartışarak, 1000 yıldan fazla bir süre boyunca Antik Yunan düşünüşünde müzik kavramını inceleyen bir kaynak olmuştur.
Orta Çağ’a girerken bu kez Batı’dan, Doğu’ya doğru esen Aydınlanma rüzgârı bilgiyi ve ilhamı İslam coğrafyasına taşımış, matematikte, tıp ilminde ve müzikte önemli keşifleri yapacak düşünürleri esinlemişti. Bir önceki sayıda bahsettiğimiz Doğu düşünürleri arasında, müzik alanında Kindî’nin yaktığı meşaleyi, Fârâbî sistematize ederek özgün bir müzik teorisi kitabıyla devralmış ve öğrencisi İbn-i Sina’ya miras bırakmıştır.
“Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder.”
İbn-i Sina
İbn-i Sina
10. ve 11. yüzyılda yaşamış, bugünkü Özbekistan topraklarında doğan, Batı dünyasında Avicenna (tıbbın kralı) olarak bilinen İbn-i Sina müziğin bazı hastalıkları iyileştirdiğini keşfeder ve bunun nasıl mümkün olduğunu araştırmaya koyulur. Aristoteles ve Fârâbî’nin ortaya koyduğu fikirleri takip ederek müziğin duygu ve düşünceleri yaratabildiği ve yönetebildiği fikrini savunur. Müzik duyusal ve bilişsel, doğal ve geleneksel, biyolojik ve estetik arasında iletişimsel bir bağlantıdır. “Şarkı söylemek sağlığı koruyan en iyi egzersizdir” diyen İbn-i Sina’nın müziğin şifası üzerine edindiği bilgiler Kitâbu’ş-Şifa eserinde yer alır.
“Mûsikî, Allah’ın lisanıdır.”
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî
Eserleriyle dünyanın her yerinde, her dinden ve her kesimden insanı derinden etkilemiş olan Rûmî, 13. yüzyılda Anadolu topraklarında yaşamış, hakikati ve hikmeti müzikle aramıştır. Tasavvuf felsefesinden doğan tasavvuf müziğiyle Türk müziğinin özgün niteliğini kazanmasında büyük önemi vardır. Mevlânâ’nın eserlerine ilham olan mutasavvıf Şems-i Tebrîzî “Mûsikînin ritminde bir sır saklıdır, eğer onu ifşa etseydim dünya alt üst olurdu” sözüyle, sesin ve sesleri müziğe dönüştüren ahengin gücünü ve tesirini anlatmıştır.
“Müzik, ruhun bilincinde olmadan hesap ettiği, gizli bir aritmetik alıştırmadır.”
Gottfried Leibniz
Gottfried Leibniz
Aydınlanma ruhunun Batı coğrafyasında yeniden uyanışa geçtiği, ancak duyum ve gözleme dayalı rasyonalist (akılcı, usçu) düşüncenin hâkim olduğu 17. yüzyıl’da Almanya’da doğan filozof, matematik üstadı Leibniz, resim ve müziğin verdiği hazzın aralıkların ve diğer ilişkilerin matematiksel gizli oranlarda saklı olduğunu ve bunun insan deneyiminde bilinçaltında farkında olmaksızın deneyimlendiğini ifade eder.
“Deha, olağan olarak başka kimseler tarafından düşünülmesi gereken kavramlara, bağımsız olarak varma ve kavrama yetisidir.”
Immanuel Kant
Immanuel Kant
18.yüzyılda akla dayalı Aydınlanma çağının en önemli düşünürlerinden Kant, eleştirel düşüncenin temsilcisi olarak Saf Aklın Eleştirisi, Pratik Aklın Eleştirisi ve Yargı Gücünün Eleştirisi eserlerinde bilgi kuramının nasıl tarafsız, bağımsız ve hür bir şekilde sorgulanabilir olması gerektiğini vurgulamıştır. Estetik üzerine olan düşüncelerinde, estetik niteliklerin tarafsız, salt bir haz duygusu uyandırdığını ve bunun kendi içinde var olan ihtişamı sayesinde mümkün olduğunu belirtir.
“Mimari müziğin mekânda donmuş hâlidir.”
Friedrich Schelling
Friedrich Schelling
19. yüzyılın idealist düşünürü Schelling, aşkın sanat anlayışıyla Kant’ın aksine enstrümantal müziğin, sözlü müzikten farklı olarak, sanat dalları arasında en saf ve en ruhani sanat dalı olduğu görüşündeydi. Müzik, kavramlarla ifade edilemeyen mesajlar içerdiği için soyut düşüncenin de ötesindeydi.
“Müzik hayatın gizeminin cevabıdır. Tüm sanatların en derin olanı, yaşamın en derin düşüncelerini ifade eder.”
Arthur Schopenhauer
Arthur Schopenhauer
19. yüzyılın Alman filozofu Schopenhauer müziğin zamanının olmadığını ve insan algısının ötesinde olduğunu ifade eder. Schopenhauer’e göre tüm diğer sanat dalları müziğin koşullarını arıyordu çünkü müziğin ifade kabiliyeti görünenin ötesindedir.
#2
05-09-2023 09:39