ipekd941
Engellendi.
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
Geleceğin belirsizliği her zaman insanoğlu için endişe verici ve rahatsız edici duygulanımlara sebep olmuştur. İnsanoğlu bu nedenle daha ilk çağlardan itibaren geleceği kontrol altına almak adına ya da olacakları önceden sezip, ona göre önlemler alabilmek için ellerinden geleni yapmıştır. Sanayi Devrimi’yle birlikte gelişen ve üretim gücünü elinde tutan günümüzün kapitalist ulus-devletleri, geleceği mümkün olabilecek en üst düzeyde kontrol altına alma arzusuyla, teknolojik ve ekonomik üstünlükleri sayesinde dünya genelinde bir hegemonya kurup, üstünlüklerini korumak ve üretim gücünü elde tutmak maksadıyla her türlü aracı kullanarak dünyaya nüfuz ediyorlar.
Kapitalist ideolojinin hüküm sürdüğü günümüz dünyasında, somut ya da soyut neredeyse her olgu ürünleştirilip kâr ve kazanç elde etme aracına dönüştürülüyor. Endüstriye dönüştürülen her alanda yapılan tüm iş, üretim ilişkilerine bağlı olarak yürütülüyor, arz ve talep ekseninde yapılandırılıyor ve daha çok tüketimin sağlanabilmesi amacıyla gizli ya da dolaylı olarak her türlü aracı kullanarak topluma propaganda yapılarak tüketime teşvik ediliyor.
Küreselleşmenin gerek ürün gerekse bilgi yönünden kolaylıkla ulaşılabilirliği sağlamasıyla, bu ürün ve bilgilerin edinildiği farklı toplumlar, iç dinamizmin bir parçası hâline gelmeye başlayan yine bu edinimler yoluyla kendi öz benliklerinden giderek uzaklaştırılıyor ve sessiz bir biçimde kendi kendilerine yabancılaştırılıyor.
Bilgiye kolaylıkla ulaşabilmek, sınırları aşabilmek, yeni olanı deneyimlemek, farklı olandan etkilenmek her ne kadar ilk başlarda insanoğlunun bilincinde yeni ufuklar oluşturmuş olsa da bu etkileşimin gücünün farkına varılmasıyla niyetlenen unsur, bu edinimler yoluyla yeni yaratımlar, yeni sentezler oluşturmak yerine, sürekli gelir elde etmeye yönelik bir amaca dönüştü.
Teknolojinin gelişmesiyle genişleyen telekomünikasyon sistemleri, basın ve medya kuruluşları ve sosyal medya, kapitalizm etkisinde küreselleşmenin en büyük silahlarına dönüşerek, farklı coğrafyalarda birbirinden farklı kültürel ve etik değerlere sahip toplumların bilinçaltına etki etmeye başladı.
İnsanın doğal ve kendi hâlinde olan yaşayışı, köklerinden gelen öz değerleriyle yani kültürüyle bağdaşıktır. Giyim kuşamdan, yeme içmeye, gelenek ve göreneklerden sanatsal faaliyetlere kadar her şey kültürün bir parçasıdır. Bir toplumun ortak bilinçaltını oluşturan kültür, aynı zamanda toplumu oluşturan bireyin genellikle fazla sorgulamadan uyduğu bir yaşam biçimidir. Bu sebeple, egemen güçler kendi amaçları doğrultusunda dünyaya yön verebilmek için ortak bilinçaltı manasına gelen kültürü bir araç olarak görmeye ve kullanmaya başladılar.
Kültürü bir endüstriye çeviren ve metalaştıran en önemli unsurların başında gelen televizyon ve sosyal medya, kitle toplumlarının oluşmasında önemli rol oynadı. Sürekli yeniden üretimin sağlanabilmesi amacıyla, farklılıkları giderek aza indirgenmiş kitle toplumuna, belirli ve standartlaştırılmış olan suni kültür sunulur. Böylece sürekli genişliyor ve yenileniyormuş gibi gözüken bir kısır döngü oluşur.
Kültür ve sanat gibi kültürel unsurlarda yeniyi yaratmak, artık bilgi ve öğrenim için yeni değerler katmak ve zihni genişletmek amacıyla değil, kitleye dönüştürülmüş genişlemiş toplumun tamamının tercih edeceği, çabuk tüketilip, çabuk üretilen metaların yaratılması ilkesine dönüştü.
Metaya dönüştürülen unsurlar kapitalist ideolojide belirli şekillerde “piyasaya sürülür”. Bunlardan başlıcası, kitle toplumuna sunulan ürünün veya unsurun, manası ve kalitesi bir kenara bırakılarak, kitle toplumu için sağlayacağı fayda açısından topluma empoze edilmesidir. Çünkü kapitalist ideolojinin faydacı pragmatist anlayışıyla, toplumun faydasına sunulan “piyasada tutar” mantığı ileri sürülür. Böylece kitle toplumu da mana, değer ve kalite gibi değer yargılarından giderek sıyrılmaya başlar. Faydacı anlayışın yanı sıra, hegemonyanın güdümünde olan medya aracılığıyla üretilen ürün veya unsur sürekli tekrarla bilinçaltına işlenir. Öyle ki hiçbir şekilde ilgi alanı içine girmeyen, takip edilmeyen konular ve kimseler hakkında da bilgi sahibi olunmaya başlanır. Böylece birey farkında olmadan manipüle edilmiş olur. Doğallığın ve doğal sürecin bu şekilde ve sürekli sekteye uğratılmasıyla sunileşen kültür, kitle toplumunu işte böyle oluşturur. Üretim ve tüketim ilişkilerinin oluşturduğu kitle toplumu kültürü bu şekilde bir endüstriye dönüştürür. Endüstriye dönüşen kültür ise metalaşmaya başlar.
Kültürün en önemli yaratımlarından biri olan, en saf duygulanımların ifadesi, manevi ve spiritüel değerler taşıyan, “Rönesans’ın yüceleştirdiği” sanat ve sanat eserleri, taşıdıkları mana ve değerler açısından değil, herkese hitap edebilecek nitelikte, kolay anlaşılır olmaları ve popüler hâle gelebilmeleri açısından değerlendirilir. Öyle ki derin nitelikler ve manalar taşıyan, yoğun bir emekle bir deha tarafından sanatın herhangi bir dalında yaratılmış olan bir sanat eseri, popüler kültürün üretilmiş standart ürününe eş değer sayılabiliyor. Hatta kısırlaşmış ve uyuşturulmuş zihinlerin üzerinde düşünmeye vakit bulamayacakları anlamsız ve işlevsiz bir nesne olarak nitelendirilip, standart ve popüler olana göre hiçbir değeri olmayan bir olgu hâline bile gelir. Böylece bir ticaret aracına dönüşen sanat ve sanat ürününün, eser olarak manası, üzerinden elde edilen kâr arttıkça azalır.
Sanatın en hızlı metalaşan dalı olan müzik tek başına bir sektör, bir endüstri olarak, kitle toplumun popüler kültürünün başlıca eğlence aracı hâline geldi. Eğlenmek amacıyla müzik, ünlü olmak amacıyla müzik, ego tatmin etmek amacıyla müzik, bilinçaltına etki etmek amacıyla müzik, klibi güzel olduğu için popüler olan müzik, medyanın dayattığı müzik, politika aracı olarak müzik, icracısının cezbedici görünüşü için tercih edilen müzik ve ait olduğu topluluğu temsil ettiği düşüncesiyle iştirak edilen konserler gibi, müziğin ve müzik eğitiminin anlamı dışında anlamlandırılmasıyla nasıl bir metaya dönüştürüldüğünün öyküsünü bir sonraki sayıda sizlerle paylaşıyor olacağız.
#1
05-09-2023 09:40
Aşağıdaki üyelerimiz bu güzel mesaj için teşekkür ediyor;
ipekd941
Engellendi.
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
Üyelik Tarihi 27-09-2021
Toplam Mesajlar278
Toplam Beğeni166
CinsiyetBayan
Kültürün Metalaşması ve Türkiye'de Özel Okullarda Uygulanan Müzik Eğitimi - II
Müziğin ve müzik eğitiminin, popüler kültürün bir aracı hâline getirilmiş olmasına gösterilebilecek en güzel örneklerden biri, tüm dünyayı saran envaiçeşit müzik idolü yaratma yarışmalarıdır. Bu yarışmalara hazırlık amacıyla açılan eğitim kurumları, yurt dışında bir ülkede üniversiteye girebilmek amacıyla talep edilen müzik sertifika programları, ebeveynlerin gururlarını tatmin etme aracına dönüşen müzik eğitimi, popüler kültürün potasında metalaşan müzik eğitimine dair örneklerdir.
Hâliyle müzisyen de hem halkın basite indirgenmiş tercihleri hem de müzisyenin yularını ele geçiren, değerini göz ardı ederek, şahsi çıkarları, kişisel tercihleri ya da kimin ön planda tutulup kimin geri planda bırakılması gerektiğine takipçi sayısına göre karar veren müzik yapımcıları, menajerler, direktörler topluluğu tarafından bu süreçten nasibini almıştır. Bir ömür mesleğine emek veren sanatçının kaderi, icrası ve üretiminden ziyade, ne kadar iyi şov yaptığına, hangi ideolojiye, hangi siyasi görüşe sahip olduğuna ve takipçi sayısına kalmıştır.
Ülkemizde özel okullarda ve kurumlarda verilen müzik eğitimine baktığımızda, müziğin bir yarış, bir üstünlük aracı hâline dönüşmüş olduğunu gözlemleyebiliriz. Müzik eğitimi, özel okullarda öğrenim gören öğrencilerin velilerinin ve okulların kendi aralarındaki rekabetin aracı olarak görülürken, devlet konservatuvarlarında da öğretmenlerin ve öğrencilerin birbirleriyle yarışma aracına dönüştü.
Özel okullarda verilen müzik eğitimi artık yalnızca klasik Batı müziği ve enstrümanlarının öğretilmesi amacıyla hazırlanmış bir müfredattan ibaret olup, ana amaç sene sonu konserinde herkesin sahnede boy göstermesini sağlayıp, velileri memnun etmektir.
Oysa uluslararası platformlarda bir kültür mozaiği olarak tanımlanan ülkemizin önce tarihiyle yüzleşip, sonra bu sanat eserlerini gömüldükleri yerden çıkararak, Batı’yı taklit etme çabası yerine, gizli kalmış bu değerlerden faydalanarak, bu coğrafyaya ait olan kültürden nadide ve özgün bir müfredat yapabilme ve yeni nesillere sunulabilme imkânı varken, bu coğrafyaya ait olan çoğu eser inkâr edilip, Batı’yı taklit etme yoluna gidiliyor.
Okul müsamerelerinde ya da sene sonu gösterilerinde sahnede bir tanıdığının çocuğunu gören ebeveynler çoğunlukla kendi çocuklarının bundan mahrum kalmaması için, hemen bu eğitimi almasını sağlayacak kurumlara başvuruda bulunurlar. Bir kuruma başvuruda bulunan ebeveynler genellikle şunları ifade ederler:“Biz çocuğumuzun mutlu olmasını istiyoruz. Bir sanat dalıyla ilgilensin istiyoruz. Boş vakitlerinde uğraşacak faydalı bir şeyi olsun istiyoruz. Piyano dersi alsın istiyoruz ama eve bir piyano almak gerekecek mi? Evde piyano koyacak yerimiz yok.” Aslında veliler müzik ve bir enstrüman çalabilmenin nasıl bir süreç gerektirdiğine dair hemen hemen hiç bilgileri olmadan, bir başkası yapıyor diye hissettikleri özenti duygusuyla müzik eğitimi talep ediyorlar.
Böylece müzik ve müzik eğitimi hakkında yeterince bilinçli olmayan öğrenci ve ebeveynlerin tüm taleplerini karşılamak üzere kurslar açılır. Gün geçtikte sayısı artan bu kurslarda müzik eğitimi toplumdan her kesimin bütçesine uygun olacak şekilde yapılandırılır. “Bu iş en iyi konservatuvarda öğrenilir” diyenler için konservatuvara hazırlık kursları, “Müzisyen olmasın, sadece bir enstrüman çalsın” diyenler için üç kişilik piyano dersi ve 15 kişilik gitar sınıfı gibi ders yapma şekilleri ortaya çıkar. Neredeyse artık her semtte açılan bu kurslar çoğunlukla sanatla ilgisi olmayan insanlar veya iş adamları tarafından kurulur ve işletilir. Eğitim verme amacıyla açılan bu kurumlarda enstrüman, kitap ve hediyelik müzikal eşyalar da satılır. Hatta bir müzik enstrümanı çalmayı öğrenmek amacıyla başvuruda bulunan veli ya da öğrenci, satın alma gücüne göre, enstrüman konusunda yönlendirilir. Bu kurumlarda müzik eğitimi vermek üzere başvuruda bulunan müzik öğretmeninin başlıca kaygısı ise müziği öğretmekten ziyade, geçimini sağlayacağı imkânlara kavuşma kaygısıdır. Böylece müzik, müzik eğitimi ve bir enstrümanı öğrenmenin asıl gerekleri ve manası, bu eğitime başvuran öğrenci ve ebeveynlere izah edilmeden, aynı bilinçsizlikle sürüp gider.
Müzik eğitimi, çoğunluğun nezdinde artık bir hobi aracına dönüşmüştür. Mutlu olmak suretiyle yapılır, sıkıntı duyulması ya da bıkılması hâlinde hemen bırakılır. Evde özel ders alıyorsa, öğretmenin günün o saatini sadece o öğrenciye tahsis etmiş olduğu ve ona göre zamanını planladığı hiç hesaba katılmaz ve bir telefonla yeniden ilgi duyana kadar artık eğitim almak istemediği iletilir. Eğer müzik eğitimi bir kurumda alınıyorsa, senenin başında imzalanmış olan sözleşme ve yaptırımları her iki taraf tarafından yok sayılır ve memnuniyetle ilişki sonlanır. Oysa bir enstrüman çalma amacıyla müzik eğitimi, aslında toplumumuzun hobiden anladığı şekilde yapılamaz. Müzik eğitimi disiplin gerektirir ve durmak, geriye gitmek demektir. Ne var ki bu hakikat popüler kültürün etkisinde olan toplum tarafından anlaşılamamaktadır. Bu yüzden toplumumuz yeni ve özgün değerlerini üretemeyip, yeni gibi gözüken ama aslında birbirinin aynı olan çok fazla sayıda popüler kültür ürününü üretir durur.
Bunun dışında bir de Batılılaşma etkisinde, özel okul ve kurumlarda “Uluslararası Sertifika ve Diploma” başlığı altında sunulan müzik eğitimi vardır. Burada ise müzik eğitimi uluslararası geçerliliği olan bir belgeyi ibraz etmek amacıyla verilir ve alınır. Özellikle Amerika’da bir üniversiteye kabul edilmekte belirleyici rol oynayan bu belgeler, gelecekteki ideal yaşam standartlarına ulaşmanın aracı olarak görülür. Panolardaki afişlerde yer alan, isimleri okunan, tebrikler alan, övülen bu öğrenciler, bir diğerini özendirir. Hatta içinde bulunulan sistem kişiyi bu furyaya katılmaya zorlar. Böylece müzik eğitiminin fayda sağlayan yönü pazarlanarak bir metaya dönüşmüş olur.
Hakiki değeriyle müzik ve müzisyen insanoğlu için su kadar elzemdir. Toplumu dönüştüren, iyileştiren, parlak zekaları yetiştiren, pek çok yönüyle bilim adamlarını hayrete düşüren, henüz sırrına vâkıf olunamayan müziği boşa harcamayalım…
#2
05-09-2023 09:40